Balkanlar, sık ormanlarla kaplı dağ anlamına gelmekle birlikte
Hırvatistan, Kosova, Sırbistan, Karadağ, Makedonya, Slovenya, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Arnavutluk, Romanya, Yunanistan ve Trakya’yı içine alan etnik ve dinî toplulukları barındıran bir bölgeyi oluşturmaktadır. Etnik ve dinî toplulukları barındırması sebebiyle kültürel
zenginlik olarak görülen bu özellik, buranın Avrupa’nın her an patlamaya hazır barut fıçısı olarak değerlendirilmesine de yol açmıştır, ki
bu bir nebze olsa da gerçeği yansıtır.
Balkanlar, coğrafi konumu itibarıyla kavimler ve istilalarla karşılaşıp; yer ve verimliliği nedeniyle çatışmaları, kanlı savaşları ve iç
çatışmaları içinde barındırmış bir bölgedir. İşte Balkanlardaki bu çeşitlilik milliyetçiliğin oluşumuna ve çözülmesi zor olan siyasi belirsizliklere yol açmıştır. Aynı zamanda Balkanlarda yaşayan etnik topluluklar yaşadığı yerin kendilerine ait olduğunu tarihî kanıtlarla desteklemeye çalışırken unutulmaması gereken bir şey de bu bölgenin
nüfus hareketliliğinin dâhil edildiği bir tarihin incelenmesinin gerekliliğidir.
Tarihî bağlamda hassas dengelere sahip olan milliyetçiliğin neden
olduğu hareketlenmeler ve etnik gerginlik sonucundaki çatışmalar,
Balkanlarda tahmin ve tamir edilmeyecek kadar kayıp verdiren bir
savaşa neden oldu. Etnik gerginlik içindeki Balkanlarda Kosova, ayrı
bir yer tutmaktadır. Kosova, Arnavut ve Sırpların tarihinde önemli bir
yer tutmakta; hem Sırpların ‘Büyük Sırbistan’ hem de Arnavutların
‘Büyük Arnavutluk’ hayallerinin merkezinde yer almaktaydı. Kosova’daki tarihsel temel değerlendirmeleri, milliyetçilik duyguları ve
demografik yapının hareketliliğiyle yaşanan gerginlikler, Kosova
Arnavut milis güçleriyle Sırp milis güçlerinin çatışmalarının 1998
yılındaki savaşa neden oluşu ve büyük güçlerin tutumu incelenirken akılda kalan ‘Savaştan sonra Kosova refaha ulaştı mı?’ gibi sorularla
ilgili gelişmeler bu çalışmada aydınlığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.
İlgili çalışma iki yöntem kullanılarak oluşturulmuştur: Öncelikle
bir milletin her şeyine sahip çıkmak maksadıyla verdiği gururlu var
olma mücadelesini siyasi olarak kayıt altına almak, diğeri de sözlü
tarih metodu ile mücadeleyi yaşayanları kayıt altına alarak, yaşananları yeni nesillere aktarmak.